On yılda İngilizce öğretemiyoruz peki ya Türkçe?

Milli Eğitim Bakanlığı'nda yapılan son düzenlemeler vesilesiyle eğitim meselesini konuşuyoruz ve çok da iyi ediyoruz. Mesele üzerinde daha da çok durmamız gerekiyor.

Yine son günlerde Milli Eğitim Bakanı Sayın Dinçer'in İngilizce öğretimine ilişkin çarpıcı bir tespiti/itirafı basına yansıdı. Buna göre Sayın Bakan on yılda "How old are you?" (Kaç yaşındasınız?) dedirtemedik diye İngilizce öğretimindeki başarısızlığı ifade etmiş. Elhak doğrudur, Türkiye'de Milli Eğitim, İngilizce öğretimi konusunda başarısızdır. Üniversiteye kadar 10 yıl İngilizce dersleri veriyoruz ve basit düzeyde bir İngilizce öğretemiyoruz.

Dünyada böylesine başarısız ikinci bir ülke var mıdır bilmiyorum. Daha da acı olanı, ne yazık ki, ilk ve ortaöğretimin sonunda doğru-dürüst bir Türkçe bile öğretemiyoruz. Üniversite aşamasına gelmiş öğrencilerimizin Türkçe okuma-yazma seviyesi oldukça düşük. Elbette öğrenciler okuma-yazmayı biliyorlar, lakin bunu idrak (comprehension) olarak aldığımızda düzey çok düşük. Bir kere basit bir metni ilk okuyuşta hemen anlamıyorlar. Konuşurken ya da yazarken doğru kelimeyi kullanamıyorlar. Kelimeler arasındaki nüansların ayırdında değiller. İfade kapasiteleri de oldukça zayıf. Bütün bu sorunları sadece öğrencilerde değil toplumumuzun genelinde, en "eğitimli" kesimlerden sokaktaki insana kadar, gözlemek mümkün.

eğitim sistemimizi ideolojik indoktrinasyondan arındırmalıyız

Toplum olarak lisanımızı ortalama bir İngiliz'in İngilizceyi bildiği kadar bilmiyoruz. Ortalama bir Türk okur-yazarını günlük konuşmada izlerseniz "şey, falan, filan" gibi sözcükleri fazlasıyla kullandığını görürsünüz. Ayrıca doğru yerde doğru kelimeyle ifade etme oranı da oldukça düşüktür. Aynı şekilde ortalama bir İngiliz okur-yazarına baksanız bu tür kullanımın çok az olduğunu ve genellikle doğru yerde doğru sözcüklerin yer aldığını görürsünüz. Neden? Neden eğitim sistemimiz Türkçe bile öğretemiyor? Kanaatimce birinci neden, eğitim sistemimizin en büyük sorunlarından olan ve daha önce de değindiğim ve şu günlerde çoğu insanın gayet yerinde bir tavırla hayli sık dile getirmeye başladığı ideolojik indoktrinasyona dayanan eğitim zihniyetimiz. Eğitim sistemimizi sadece Kemalist indoktrinasyondan değil başta milliyetçilik, bilimcilik olmak üzere her türlü ideolojik indoktrinasyondan mümkün mertebe arındırmamız lazım. Hepimiz şunu artık görüyoruz ki ideolojik indoktrinasyon ile ancak sadık tebaa yetişir, analitik ve eleştirel idrak becerilerine sahip bireyler değil. Dahası ideolojik indoktrinasyondan geçen kişilerin genel realiteyi anlamak bir yana, bizatihi kendi ideolojilerine ve bu ideolojilerin gerçekliğine de hayrı yoktur. Mesela, Atatürk'ün mevcut biyografilerinden makul olanların hiçbirisi Kemalistler ya da Atatürkçüler tarafından yazılmamıştır. Ya da Türk dili üzerine yapılmış ciddi çalışmalar Türkçüler tarafından yapılmamıştır. Aynı şekilde İslamcıların kayda değer bir İslam medeniyeti eseri ortaya koyduğu vaki değildir.

Sosyalistlerin çoğu Marx'ı bile anlamazlar. Bu örnekleri uzatmaya gerek yok. İdeolojik indoktrinasyona dayalı eğitim neticesinde, bu indoktrinasyon fazlasıyla "Türklük" barındırmasına rağmen, doğru-dürüst Türkçe bile öğretilemez.

Türkçe öğrenimindeki seviye düşüklüğünün bence ikinci nedeni okullarımızda verilen Türkçe, özellikle Türkçe dil bilgisi (gramer), dersleridir. Çoğu kişi, ve tabii ki "Türkçe öğretmenleri", bu görüşüme karşı çıkacaktır. Okullarımızdaki Türkçe dersleri teknik gramer bilgilerinin ve sıkıcı okumaların tasallutu altındadır. Sıkıcı metinler, gramer kuralları ve ayrıntıları ile boğuşan öğrencilerimiz Türkçeyi tam idrak edemedikleri gibi ondan soğumakta ve Türkçe dersleri katlanılması gereken, ama zevksiz faydasız, saatlere dönmektedir. Bir insanın, eğer filolog olmayacaksa, anadilinin gramerini bilmesine gerek yoktur. Teknik gramer kuralları öğrenilir, sınavda yapılır ve sonra unutulur. Bir dil sadece gramerden ibaret değildir. Bunun yanında dilin yapısı ve kelime hazinesi de vardır. Salt gramer kuralları ile bakınca Türkçenin ediplerinden çoğunu, mesela Nurullah Ataç'ı, bir kalemde silmeniz gerekir. Türkçeyi ve aslında herhangi bir dili, özellikle de dilin yapısını ve kelime hazinesini, iyi öğrenmenin yolu, kanaatimce o dilin klasiklerini okumaktır. Seneler önce, hem Osmanlı Türkçesini hem de günümüz Türkçesini iyi bilen bir İngiliz arkadaşıma bu yazının başında değindiğim tespitimi (ortalama bir İngiliz'in dilini ortalama bir Türk'ten daha iyi kullanması hususunu) aktarmıştım. Bu tespitime katılan arkadaşım şöyle bir açıklamada bulunmuştu: "Benim kuşağımda her İngiliz'in okuduğu iki temel klasik vardı: Shakspeare ve Kitab-ı Mukaddes'in King James tercümesi. Modern İngilizcenin temelini oluşturan bu iki klasik hemen hemen her İngiliz okur-yazarı tarafından okunduğu için herkes makul bir İngilizce seviyesine sahip oluyor. Ne yazık ki, Türkçenin yaygın olarak okunan ve dilin temelini oluşturan böyle klasikleri yok." Türkçenin temelini oluşturan klasiklerin varlığı-yokluğu tartışması bir yana, klasik diye niteleyebileceğimiz eserlerin yaygın olarak okunmadığı bir vakıa.

çözüm için ne yapılabilir?

Az okuduğumuz için dilimizi de iyi öğrenemiyor ve kullanamıyoruz. Buraya kadar özetlersem, Türkçenin kullanımını (bu grameri de içerir) ve ifade kapasitesini edinmenin yolu temel klasikleri okumaktır, dili hem sözlü hem de yazılı olarak yoğun şekilde yaşamaktır. Ancak yoğun okuma ve tatbik ile kurallar, kullanım şekilleri ve ifadeler içselleştirilir. O zaman öncelikle yapılacak olan, Türkçe derslerinin gramer tasallutundan kurtarılmasıdır. İkinci olarak, derslerin okuma-yazma idrakini geliştirecek şekilde yürütülmesi gerekir. Bunun için de eğlenceli okumalar seçilmeli, sıkıcı, uzun tasvirler içeren metinlerden kaçınılmalı. Yazma alıştırmaları yapılırken çocukların sıkılmaması ve bir şeyleri yanlış yapma endişesine gark olmadan yazmaları sağlanmalıdır. Mesela kendi başlarından geçen bir şeyi hikâye etmekle başlanabilir. Öğrenci ve aslında hepimiz, ne kadar çok okur ve yazarsak, yani dilimizi ne kadar çok kullanırsak, o kadar iyi kullanırız. Bu bir yandan dilin kullanım özelliklerini ve yapısını içselleştirmemizi sağlar, diğer yandan da ifade kapasitemizi geliştirmemizi.

Son olarak değinmek istediğim neden; öğrencilerimizin ve yine aslında hepimizin, ifade kapasitemizin düşüklüğü. İfade kapasitesi bir yandan dilin kullanım özelliklerinin ve yapılarının içselleştirilmesine bağlıdır ki bu ancak dilin sözlü ve yazılı olarak yoğun kullanımı ile kazanılabilir. Bunun için de dediğim gibi klasiklerin okunması gerekir. Diğer yandan ifade kapasitesi dilin kendisi ve özellikle de kelime hazinesi ile ilgilidir. Bu hususta günümüz Türkçesi ne yazık ki oldukça fakirdir. İngilizceden bir metni Türkçeye çevirmeye kalkan herkes bunu görür. Bu ise Türkçenin son yüzyılda yaşadığı serencamın bir neticesi. Günümüzün çoğu Kemalistinin bizzat Atatürk'ün o güzel Türkçesini anlamak ve ifade etmekten aciz olduğunu hatırlarsak ne demek istediğim sanırım anlaşılır. Lakin bu ayrı ve uzun bir bahis.

Yazıyı bitirirken, düzgün Türkçe öğrenmek için Milli Eğitim Bakanlığı'na Türkçe derslerinin kaldırılmasını önersem çok mu radikal olur?

PROF. DR. A. NURI YURDUSEV