No İngilizce, evet Türkçe!

Çocukların, karşısındakinin dil akışkanlığını sorgulamak için ortaya attıkları muzip bir tekerleme vardır hani; "Siz Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?" diye. Söylenmesi zor olan bu tekerlemenin imtihana tabi tutulanın diline dolaşmasıyla birlikte dinleyenler arasında kikirdeşmelerin olması kaçınılmazdır.

Çocukların tatlı dil oyunlarından birisidir bu. Söylenmesi pek kolay da değildir. Dil mahareti ister. "En çok da bu cümleyi söylemekten hoşlanıyorum" diyerek sohbetimize katılıyor Ukraynalı Yaroslav Samoylov. Türk çocuklarının oynadığı bu oyunun farkında. Ve ardından hiç teklemeden "Siz Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?" tekerlemesini söylüyor bir çırpıda. Aslında Yaroslav, Türkçesini yarıştırırken çocuksu bir mücadele ile grupta bulunan Brezilyalı ve Amerikalı arkadaşlarına "Yoksa siz hâlâ Türkçelileştiremediklerimizden misiniz?" mesajını veriyor.

El hareketleri eşliğinde "Şöyle böyle..." diye cevaplıyor, girdiği sınavın nasıl geçtiğini anlatmaya çalışan Polonya'da Türkçe öğrenen tek öğrenci olan Agnieszka Katkiewicz. Sonra da hayati bir sınavdan çıkmışçasına Türkçe konuşarak arkadaşlarıyla soruları tartışmaya başlıyor. Salonda ilginç gırtlaklardan çıkarak yayılan Türkçe kelimeler uçuşuyor. 'Aman Allah'ım!' diyor bir ses "Oh my God" yerine. Bir diğeri yanlışlıkla ayağına bastığı arkadaşına 'Sorry' yerine "Çok... Çok özür dilerim ben" diyor gülümseyerek.

Ani tepkileri bile kendi anadili dışında yabancı bir dille veren çocukların beklentisi ne olabilir? Cep telefonundan yüzlerce kilometre uzaklıktaki annesinin sesini duyunca "Annee!" diye salonda çığlık atan Beyaz Rusyalı Ksenia Juk sevincini hangi dilde gösterdiğinin farkında mıdır? Sevincin bir dili olabilir mi?

Harflerden hecelere, hecelerden kelimelere, kelimelerden cümlelere evrilerek siyah tenli, çekik gözlü, sarı saçlı, beyaz yüzlü onlarca çocuğun ağzında filizlenmeye çalışıyor Türkçe. Süt dişlerini çıkaran bebekler gibi... 'Merhaba, nasılsınız, iyi günler' diyerek size mukabele eden çocukların sesini her duyuşunuzda yeni konuşmaya başlayan çocuğunuzun ağzından sanki ilk 'anne-baba' kelimesi çıkmışçasına seviniyorsunuz.

Ankara Kızılcahamam'dayız. Asya Kızılcahamam Termal Tesisleri, Dünya Kupası'nın oynandığı Almanya'dan farksız. Bir tarafta dünyanın ortak dili futbol ekranları başına milyonları toplanırken diğer yanda Türkçenin şemsiyesi altında buluşan 84 ülkeden 355 çocuk, Türkçenin dünya dili olması yönünde yakılan meşaleyi harlıyorlar nefeslerinin yettiğince. Renkleri de dinleri de dilleri de aynı potada eriyor.

'Goool, siiii, çok çok güzel'

Dünyanın 84 ülkesindeki Türk okullarında Türkçeyi yabancı dil olarak seçerek gelen 13-21 yaşları arasındaki bu 355 çocuk, 4. Uluslararası Türkçe Olimpiyatı'nda ter döküyorlar; Türkçe için. Kendileri gibi binlerce çocuk arasından sıyrılarak Türkiye'ye gelmeye hak kazanan öğrenciler, dilini öğrendikleri ülkenin güzelliğiyle de büyülenmenin hazzını yaşıyorlar. Büyük edebiyatçı Jorge Luis Borges'in vatanı Arjantin ile Fildişi Sahili'nin yaptığı futbol maçını yanında taşıdığı bayrakla izleyen Arjantinli çocuk, "Goool, siiii, çok çok güzel!" diye bağırıyor kafede. 'Haydi koş, at', 'Çok kötü geliyorlar', 'Hakem taraf tutuyor' diye bağırıp duruyor maç boyunca. Tatlı bir gülüşmeye yol açıyor bu söyleyiş biçimi orada bulunanlar arasında. Dünya Kupası maçlarında yer alan takımlarını bambaşka bir ülkeden heyecanla destekliyorlar. Maç saatlerinde ekranların başında bayraklarla toplanıp Türkçe tezahürat yapıyor, sevinç ve hüznü burada yaşıyorlar.

Uluslararası Dil Öğretim Derneği bu organizasyonla Birleşmiş Milletler'e benziyor desek yeridir, daha doğrusu Birleşmiş Diller... 2003 yılında 17 ülkeyle başlayan bu oluşum Amerika'dan Vietnam'a, Irak'tan Tanzanya'ya, Moritanya'dan Yemen'e kadar 84 ülkeye ulaşmış. Uluslararası Dil Öğretim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Keskin, olimpiyatın 10. yılında BM'nin çatısı altında kaç ülke varsa tamamında Türkçe öğretilir hale gelinmesi için çalıştıklarını söylüyor. "Dünyanın her tarafında Türkçe bilen birisi olsun" diyerek çiziyor vizyonu. Ayrıca hecelenen bir diğer husus da, bu kapsamlı organizasyonu bir haftaya hapsetmek yerine bütün bir yıla yayarak daha çok öğrenciyi Türkiye'de ağırlamak ve en sonunda büyük finali gerçekleştirmek. Kulaktan kulağa oyunu gibi ülkeden ülkeye sıçrıyor Türkçenin ateşi. Bir dünya dili olma yolunda sağlam adımlarla ilerliyor.

Çok merak ediyorum, dilde ve alfabede birlik konusunda büyük çabaları bulunan Gaspıralı İsmail şu an yaşıyor olsaydı bu manzara karşısında ne derdi acaba? "Türkmenistan dağlarında deve güden bir çobanın konuştuğu Türkçe ile Haliç'te kayık yüzdüren bir kayıkçının konuştuğu Türkçe aynı olmalı." diyerek yıllar öncesinden dil birliğinin önemine işaret eden Gaspıralı İsmail, bütün dünya devletlerinden çocukların Türkçe öğrendiğini görse bu söz pergelinin açısını sadece Türk dünyası ile sınırlı tutar mıydı?

Türkçede anne kelimesini çok seviyorum

Dünya çocuklarının Türkçeye olan ilgi ve sevgilerinin kuru bir ezberden ibaret olmadığını içlerine karışınca daha çok anlıyorsunuz. Birisiyle karşılaştıkları zaman söyleyecekleri cümleleri ezberlenmiş bir dua gibi mırıldandıkları da oluyor.

"Merhaba, nasılsınız?"

"İyiyim, teşekkür ederim."

"Afiyet olsun!"

"Güle güle."

"Türkiye çok güzel."

Aralarına katılıp, uygun ve anlaşılır kelimeleri seçip konuşarak ezberlerini bozmaya çalışıyorum.

"Türkiye'nin nesi güzel mesela? En sevdiğin Türkçe kelime hangisi?"

Hani okuyacağı şiiri unutan bir çocuğun gözleri tavana dikilir ve binlerce kelime uçuşur ya içinde. Öyle oluyor. Sonra doğru kelimeyi zihninden bulup çıkararak ürkekçe söylüyor.

"Anne, büyükbaba kelimeleri güzel" diyor. Yemenli orta iki öğrencisi Halit Salti. "Aferin demesini öğrendim ilk." diyor arkadaşı Muta Anagil, sizden aferin kelimesini beklercesine.

Sonra bir açılıyor dilleri, bir konuşmaya başlıyorlar, inanamazsınız. Türkçe şakalaşıp kahkahalar atıyorlar. Birlikte espriler yapıyorsunuz. Kelimelerinin yetmediği ya da sizin aynı anlama gelecek bir kelime bulmakta zorlandığınız yerde bu kadarcık da olsun deyip 'İngilizcesi'ni söylüyorsunuz. Karşılıklı gülümseniyor ve "No İngilizce, Evet Türkçe!" deniyor.

Gözleri çocuklaştıkça miskete benzeyen Yemenli Zekeriya Alhamadi anlatıyor da anlatıyor: "Türkiye'de camiler, evler ve kaleleri sevdim. Türkçede en sevdiğim kelime Allah Allah. (Arapçada da aynı diyor sonra gülümseyerek.) Okulda Türkçe, İngilizce ve Arapça konuşuyoruz. Bir yıldır Türkçe öğrendim. Ama ben Türk insanlarıyla konuşuyorum, çünkü gelecekte Türkiye'de okumak istiyorum. Türkçe konuşmak, yazmaktan zor. Anlıyorum ama konuşamıyorum. Gramer kısmı zor geliyor bana. Türkçe film izliyorum evde sürekli."

Sonra birden kelimelerini kaybetmiş gibi duruyor. Yüzüme bakıyor ve 'Bir şarkı söyleyeyim' diyerek yarışmada söyleyeceği şarkıyı bir Türk gibi söylemeye başlıyor. Elleriyle dizine vurarak tempo tutuyor. Diğer arkadaşlarıyla birlikte ben de söylemeye başlıyorum: "Sizlere muhabbet daima her an / Yanlışa kötüye hiç sapmadan / Herkese sevgiyle saygıyla selam / Gönülden yürekten selam sizlere" Alkışlarla tuttuğumuz tempoyu duyan geliyor oturduğumuz çimenlerin üzerine. Sonra birbiri ardına geliyor şarkılar. O güzel sesi ve yorumuyla (ileride şarkıcı olmak istiyor) Beyaz Rusyalı Ksenia Juk, 'Bir Başkadır Benim Memleketim' şarkısını bir Türk kadar güzel okuyor. Çocukların hepsi 'Lay lay lay lay' kısmında el ele tutuşarak sallanıyorlar.

Küçük Sudanlının 'Bir şarkısın sen / Ömür boyu sürecek' şarkısında eller havaya kalkıyor ve bir sağa bir sola gidip geliyor. Amerika'dan gelen Sami Efe, 'Efelerin Efesi" parçasıyla minik yürekleri kabartıyor. Azerbaycanlı Cavit Aliyev yanık ve güçlü Türkçesiyle "Hepimiz kardeşiz / Bu öfke ne diye… Dağlar oy oy oy, Kardeş oy oy oy…" şarkısına başladığında 'Bravoo, helal!' nidaları yükseliyor gruptan. Nakarat kısımlarında coşuyorlar adeta, birlikte söylüyorlar. Kimisi gitarıyla eşlik ediyor şarkıya.

Burasının böyle bir havası var işte. Kimin hangi ülkeden olduğunun hiç önemi yok. Çünkü ortak dil Türkçe olunca herkes bir şekilde anlaşıyor. Birbirlerine kelime öğretiyorlar. Sonra o kelimeleri kendi dillerinde söylüyorlar, karşısındakine öğretmek için. Gırtlaktan çıkmayan bazı seslere gülüyorlar neşeyle. Bir araya geldiklerinde fotoğraf çektiriyorlar. Diğer ülke çocuklarının yöresel kıyafetlerini görünce hemen fotoğraf kuyruğu oluşuyor. Meksika şapkasının altından gülümseyen çekik gözlü bir Güney Koreli 'üç yüz otuz üç' diyerek gülümsüyor objektife. Bunu söylemekte zorlanan ve kafasına Kırgızistan kalpağını geçirip eline Arjantin bayrağını alan Brezilya formalı bir çocuk 'Çiiizz' diyor. Ülkeler, adı çocuk ve Türkçe olan bir fotoğraftan gülümsüyor.

'Ezelden Urfalı' Güney Afrikalı

Türkçe o kadar ruhlarına işlemiş ki bu çocukların, gece çiğköfte partisi yapmaya kadar götürüyorlar işi. Güney Afrikalı çocukların siyah elleriyle yoğurdukları kırmızı bulgura bütün dünya çocuklarının Türkçe öğrenmek için döktükleri alın terleri de karışıyor sanki. Çiğköfte yoğrulurken Güney Afrikalı bir çocuk 'Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına' şarkısını söylüyor. Bütün dünya çocukları tempo tutuyor. Ardından yanık sesli Güney Afrikalı alıyor mikrofonu eline "Urfalıyam ezelden, Urfalıyam ezelden…"

Urfa neresi, bilmiyor elbette. Ama kendisini bu dil vasıtasıyla bu topraklara yakın hissettiği her halinden belli. "Ayrana gel vatandaş, ayrana!" diye bağıran Nijer, Mali, Norveç, Hindistan, İngiltere, Bulgaristan, Mozambik, Romanya, Kazakistan, Kosova ve Moldovalı çocukların sesleri karışıyor gecenin karanlığına. Türkçenin süt dişleri çıkıyor. Hem de dünyanın her yerine yayılmış binlerce çocuğun ağzında çıkıyor… Medeniyetlerin çatışmaya gittiği bir dönemde hoşgörünün, diyaloğun resmini gösteriyor çocuklar büyüklere. Hem de kendilerine yabancı bir dil vasıtasıyla. Büyüklere dünyanın ortak dilinin barış ve hoşgörü olduğunu bir kez de Türkçe ile söylüyorlar.

Olimpiyatta final heyecanı

Büyük bir heyecanla devam eden 4. Uluslararası Türkçe Olimpiyadı'nda finalistler belli oldu. 12'şer ülkenin yarı finale kaldığı yarışmada, şarkıda 6 ülke, şiirde ise 5 ülke finale kaldı. Şarkı yarışmasında Kırgızistan'dan Elfira Erkin (Buruk Acı), Bosna Hersek'ten Harisa Murtic (Sen Gelmez Oldun), Tacikistan'dan Husrav Racabov (Zaman), Belarus'tan Kseniaya Juk (Memleketim), Gürcistan'dan Tamuna Malakmadze (Hüzünlü Gurbet) ve Kenya'dan Winnie Ogao (Ayrılık) finalist oldu. Şiir yarışmasında ise Moğolistan'dan Battsetseg (Yağmur), Ukrayna'dan Elvira Saranayeva (Önden Giden Atlılar), Güney Afrika'dan Khangelani Mhaleni (Ey İnsanlık), Kazakistan'dan Meruvert Berkaliyeva (Sol Yanım) ve Irak'tan Yara Vüşyar (Yankısız Çığlık) finale kaldı.

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan, Uluslararası Türkçe Öğretimi Derneği Başkanı Orhan Keskin, sanatçılar Zekai Tunca, Ertuğrul Erkişi, Erkan Mutlu, oyuncu Gafur Uzuner, aranjör Ferdi Karameşe ve müzik koordinatörü Yasin İlhan'dan oluşan jürinin öğrencileri seçmekte zorlandığı görüldü. Zekai Tunca, "Türkçenin şiirinde ve müziğinde yarışarak muhteşem bir güzellik yaşatan yarışmacılara" teşekkür etti.

Yarı finalde Yücel Arzen'in orkestrası eşliğinde şarkı söyleyen öğrenciler, salonu tıklım tıklım dolduran seyircilere muhteşem bir gece yaşattı. Kızılcahamam Asya Termal Tatil Köyü'nde yarı finallerin yapılmasıyla olimpiyat hazırlıkları tamamlandı. Final yarışması 17 Haziran'da İstanbul Kongre ve Gösteri Merkezi'nde gerçekleştirilecek.

5 kıtadan gelen öğrenciler dün Anıtkabir'i de ziyaret etti. Daha sonra öğrenciler Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek'in eşi Nevin Gökçek'in Hacı Baba Restaurant'ta onurlarına verdiği yemeğe katıldı. İbrahim Asalıoğlu, Kızılcahamam

YARIN: Rüyalarının dili bile Türkçe