Günlüğümü kimse okumasın diye Japonca öğrendim

Özlem Kumrular (Yazar): "Yedi dil biliyorum. Beşini Türkçe rahatlığıyla konuşuyorum ve akademik yazı yazıyorum. İki tanesini unutmaya yüz tuttum. Yıllarımı verdiğim Japoncayı unuttum! Eskiden kimse anlamasın diye Japonca tuttuğum günlükleri artık ben de okuyamıyorum. Gestapo disiplini olan bir kolejde okudum. Dolayısıyla işe korkudan başladım. İlk dili öğrenmek hep zordur. Başka bir dil yapısı ve farklı bir düşünme tarzı sonuçta. Dil öğrenme işlemi sempatiklik kazanınca hayat daha kolay oluyor. Yeni diller öğrenme çabalarım İngilizceden kurtulma arzumun tavana vurduğu yıllara denk gelir. Çoğu zaman anadilimde düşünüyorum. Zaman zaman ise kendimi başka bir dilde düşünürken buluyor ve gülüyorum. Eğer birisine kızmışsam ve ona bağırmak için kafamda bir söylev hazırlıyorsam mutlaka o kişinin dilinde oluyor bu. Konuşurken bazen araya başka dillerden kelimeler kaçtığı oluyor. Çok seyahat eden bir insanım. Son yıllarda şaşkınlıkla fark ettim ki hangi ülkenin topraklarındaysam o dilde rüya görüyorum. Heyecanlandığımda ya da kızdığımda verdiğim ani tepkilerin dili nerede olduğumla ilgili. Türkiye'de isem anadilimle birlikte İspanyolca ve Yunanca oluyor bu tepki. İspanyolca küfretmeyi seviyorum. Hatta itiraf edeyim ki bazen kendi kendime konuşurken bile Türkçe kullanmadığımı fark ediyorum. Kendime kızarken başka bir dilde yapıyorum bunu. Bunun psikolojik bir açıklaması olabilir. Kimseyle paylaşmak istemediğim şeyleri otomatikman başka dilde yapıyorum sanırım.

Öğrendiğim dil sayısı arttıkça Türkçem zenginleşiyor. On dört kitap yazdım ve her seferinde dilimin daha da zengin olduğunu fark ediyorum. Yabancı diller Türkçemi geliştirdi. Özellikle Yunanca bana inanılmaz ufuklar açtı. Bütün perdelerimi kaldırıp kelimelere başka türlü bakmamı sağladı. Yunancaya âşığım. Portekizce ve Yunanca bana bildiğim diller arasında daha ahenkli geliyor. Şarkı gibi dinliyorum onları. Konuşmak da dinlemek de eşsiz bir keyif benim için. Dans ederken İspanyolca, şarkı söylerken Yunanca, acı çekerken Portekizce... İngilizceden ise tüm benliğimle nefret ediyor, bu dili çok ilkel ve estetik yoksunu buluyorum. Bu dili mezarda bile duymak istemiyorum. Japonca ise hayatım boyunca tek bir işime yaradı. Avrupa'da geçirdiğim dönemde beni klasik entelektüellerin bir kademe üstüne çıkararak zeki ve sabırlı insan imajı verdi. Yunanca ve Arapçayı müziğe çok yakıştırıyorum. Sırf bu yüzden Arapça öğreneceğim. Portekizce konuşurken ise garip bir şekilde mutluluk duyuyorum.

Dünyanın en büyük lüks ve ayrıcalığına sahibim ben. İnsanlarla kendi dillerinde konuşmanın verdiği hazzı çok az şey verebilir hayatta. İnsanlarla kendi dilinde konuştuğunuz zaman onlardan biri oluyorsunuz ve size tüm kapalı kapılarını açıyorlar. Ölene dek dil öğrenmeye devam edeceğim. Macarcaya başladım. Sırada ise Arapça ve Fransızca var. Hâlâ dil öğrenmeye başlarken âşık olmuş gibi heyecanlanıyorum.

En komik anım bir gün günlüklerimi açıp eskiden yazdığım Japonca yazıları okuyamadığımı fark etmem oldu. Bir keresinde de Portekizce bir sunum yaparken bir kelimeyi yanlış telaffuz ederek bir salon dolusu tarihçiyi çok eğlendirmiştim."